Devletler uluslararası alanda amaçlarına ulaşmak için temel olarak dört araç kullanırlar; propaganda, diplomasi, ekonomi ve savaş.
Bu araçlar ikna, pazarlık ve zor kullanma stratejisini belirler. Tarih boyunca şiddet, siyasal çatışmanın içinde varlık göstermiştir. İktidara ulaşmak için zor kullanma stratejisine dayalı yöntemler kullanmak çoğu zaman ele geçirilen iktidarın meşruiyetinin sorgulanmasına neden olmuştur. Çünkü açıkça şiddete başvurmak toplumsal tepki doğurabilir. Bazen de şiddet kullanmak güçsüzlüğü gizlemek olarak yorumlanabilir. Görülen o ki, iktidara ulaşmak için zora başvurmak uzun vadede kalıcı olmayan, zayıflık göstergesi olarak kabul edilen, pahalı bir yöntemdir.
Örneğin savaş, halkların ciddi bir ekonomik krize, psikolojik bunalıma sürüklenmesine ve yöneticilere olan güvenlerinin sarsılmasına neden olmaktadır. Siyasal propaganda faaliyetleri ise bu anlamda farklılık göstermektedir.
Propaganda, sadece otoriter rejimlerde kullanılan bir siyasal iletişim yöntemi değildir. Modern demokratik devletler de temelde mevcut düzeni korumak ve rıza üretimini sağlamak üzere ideolojik bir aygıt olarak propaganda yöntemlerinden faydalanmaktadır.
Tarihsel sürece baktığımızda, siyasal propaganda faaliyetlerinin her dönemde var olduğunu ancak modern demokratik devletlerde kitle iletişim teknolojilerinin gelişmesi ve iletişim araçlarındaki zenginleşmeyle şekil değiştirdiğini söylemek mümkündür.
Örneğin 20. yüzyılda Hitler ya da Stalin döneminde uygulanan propaganda teknikleri ile 21. yüzyılda uygulanan teknikler birbirinden oldukça farklıdır. Temel fark, o dönemde tüm kurumsal yapısı ve faaliyetleri ile ortada olan bir propagandadan söz edilirken; bugünkü propagandanın üstü örtük ve çok daha teknolojik tabana dayalı bir halde olduğunu söylemek mümkündür.
Yaşadığımız yüzyılda siyasal propagandalar eski tekniklerle analiz edilemeyecek, hatta anlaşılamayacak kadar karmaşıktır.
“Propaganda” ile ilgili tanımlamalarda iki yaklaşım söz konusudur; bunlardan ilki propagandayı nötr bir şekilde ele alırken, ikinci grup kavramın olumsuz niteliğine dikkat çekmektedir. Sözcüğün yaptığı olumsuz çağrışımlar nedeniyle modern demokrasilerde “propaganda” sözcüğünün yerini “halkla ilişkiler” ve “kamuoyu çalışmaları” almıştır.
Bu alanlarda yürütülen çalışmalar aslında birer propaganda faaliyetidir. Çünkü temel amaç, ikna yöntemlerine dayalı olarak “halkın görüşlerini etkilemek” ve “algıyı yönetmek”tir.
Kanadalı yazar Marshall McLuhan’ın “Küresel Köy” kavramından hareketle, gelişen iletişim teknolojileri ve çeşitlenen iletişim araçları aracılığı ile dünyanın her yerine zaman ve mekân sınırlaması olmadan, sesli ve görüntülü araçlar sayesinde saniyeler içinde ulaşabiliyoruz.
Dünyamızı çevreleyen yeni iletişim uyduları ve dijital ağlar sayesinde vatandaşlar, ulusal ve uluslararası propaganda faaliyetleriyle karşı karşıya kalmaktadırlar.
Bu ortam içerisinde siyasal iletişim alanı gittikçe önem kazanmaktadır. Siyasal iletişim; siyasal alanda siyasi aktörlerin iktidar olabilmek için ya da kendi görüşlerini halka benimsetmek ve kamuoyunun desteğini sağlamak için, iknaya dayalı yöntemlerle (halkla ilişkiler, kamuoyu çalışmaları, reklam) yürüttükleri strateji ve eylemler bütünüdür.
Propaganda konusunda bireylerin en çok sorduğu sorular; “Günlük hayatımızda maruz kaldığımız binlerce medya metni ve mesaja karşılık tamamen savunmasız mıyız?”,
“Gönderilen mesajların manipülasyon içerip içermediğini nasıl anlayabiliriz?”,
“Medya iletilerini doğru okuyabilmek ve yorumlayabilmek için neler yapabiliriz?” şeklinde sıralanabilir. Bu soruların yanıtı da ayrı bir çalışmanın konusu olarak ele alınacaktır.